Gladio Tasfiye edilmeden

Eklenme Tarihi : 6.02.2020 | Okunma Sayısı : 3385

Kamuoyunda; Derin Devlet, Gladio, Kontrgerilla adları ile anılan Çetenin tasfiyesi için Genelkurmay Başkanlığı ve Jandarma Genel Komutanlığı’na  dilekçeler verip, bu dilekçelerin akibetini takip ederken, karşılaştığım bazı subaylar; Bana; “Hocam boşuna uğraşma, bu faaliyetleri yürütenler, ‘Hapçı ve Oğlancı Takımı, Sapıklar Çetesi’ onlara kimsenin gücü yetmez” demişlerdi.
 
             Bu sözleri 1990 yılından itibaren duymaya başlamıştım. Şimdi yıl 2015. Aradan tam 25 yıl geçti. Şöyle bir geriye bakınca, o subayların kendi silah arkadaşları çetecilere koyduğu teşhisin ne kadar doğru olduğunu anlıyorum. Gerçekten de bu  “Sapıklar Çetesi”ne hiçbir hükumetin gücü yetmiyor. Gladio denilen; “Hapçı ve Oğlancı Takımı-Sapıklar Çetesi” terör örgütlerini yönetmeye, faili meçhul cinayetler işlemeye, fuhuş ve uyuşturucu faaliyetleri yürütmeye ve hırsızlık yapmaya devam ediyor. 1990’lar Türkiyesi ne ise, 2015’ler Türkiyesi de aynı. Değişen bir şey yok. Eski hamam, eski tas. Ve bir daha altını kalın bir çizgi ile çiziyorum; Gladio tasfiye edilmeden, Türkiye huzura kavuşamaz.
 
 “Ergenokon Operasyonları” kamuoyuna; “Derin Devletin, Gladio’nun tasfiyesi olarak yutturulmaya çalışıldı, kamuoyu bu yalanı yutmadı. Sonun da bu operasyonların “kumpas” olduğu ortaya çıktı. Oysa, “Ergenokon Operasyonları”nı Gladio yapıyordu. Perdenin arkasında Genelkurmay ve Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Daireleri’nde görevli bazı Gladio’cular vardı. Gülen’ci oldukları iddia edilen; polisler, savcılar ve hakimler sadece “maşa” olarak kullanılıyorlardı. Şimdi de, Gülenci’lere “Operasyon” yapılıyor, yine Gladio’ya dokunulmuyor.
 
  1988 yılından bu güne kadar; Devletin makamlarına bu “Sapıklar Çetesi” olarak tanımlanan Gladio hakkında onlarca dilekçe verdim. Hiçbir kurum ve hiçbir Hükumet bu “Sapıklar Çetesi”ne dokunamadı.
 
   Bu dilekçelerle yetinmedim; “Ankara Çetesinin Vatan Kurtarma Operasyonları” ve “Çetenin Kimliği” isimleriyle iki adet kitap yazdım, bu “Hapçı ve Oğlancı Takımı”nın bütün pisliklerini kamuoyuna duyurdum. Öyle paniğe kapıldılar ki; bazı savcı ve hakimleri “maşa” olarak kullanıp, bu iki kitabıma da toplatma kararı aldırdılar. Daha sonra bazı namuslu hakimlerin yürekliliği ile bu iki kitabım hakkındaki toplatma kararları kaldırıldı.
 
     Bu yazdıklarım yüzünden panik yaşamaya devam ediyorlar. 04.04.2007 tarihinde, Annemi Ankara/Batıkent’te tarfik kazası süsü vererek öldürdüler. Cinayette; fuhuş ve uyuşturucu faaliyetlerinde kullandıkları,Sakarya/Merkez/Selahiye nüfusuna kayıtlı, Naim/Memnune oğlu Emre Saltık isimli şahsı kullandılar.
 
Annemi öldürmekle yetinmediler, 7 Kasım 2015 tarihinde yeğenime uyuşturucu vererek, komaya soktular, yeğenim Ankara/Yüksek İhtisas Hastanesi’nde 17 gün makineye bağlı olarak yaşam mücadelesi verdikten sonra 24 Kasım 2015 günü öldü.
 
 Bu “Sapıklar Çetesi”nin faaliyetlerini durdurması için yeniden Sivas Valisi Alim Barut ve Emniyetten sorumlu Vali Yardımcısı Sezgin Üçüncü’ye 10 Aralık 2015 tarihinde aşağıdaki dilekçeyi verdim. Bu dilekçem Sivas Emniyet Müdürü  Selçuk Kızılay’a gönderildi. 
 
            VALİLİK MAKAMI’NA
 
  SİVAS
 
  --------             
 
             Kamuoyunda Derin Devlet, Gladio, Kontrgerilla adları ile anılan Çetenin bir kolu da Sivas’ta faaliyet yürütmektedir.
 
  Sivas’ta Alevi-Sünni, Kürt-Türk nüfusun iç içe yaşaması, ayrıca Sivas’ın coğrafi konumu gereği uyuşturucu trafiğinin geçiş noktasında bulunması nedenleriyle, Sivas Bölgesi, Gladio çetesi tarafından “Kırmızı Bölge” olarak tanımlanmakta ve çete faaliyetleri yönünden daha da cazip hale gelmektedir.
 
   Gladio çetesi, darbeler öncesinde ve Türkiye’de bir kaos ortamı yaratacağı zamanlarda, Sivas’taki bu “etnik yapıyı” birbirine karşı kullanarak, çatışma çıkarmaktadır.
 
    Bu faaliyetlerden olarak Sivas Tugay ve Jandarma Alay Komutanlığı’nda görevli bazı istihbaratçılar ve bazı Emniyet mensupları bir çete oluşturarak, özellikle 1990 yılından itibaren yoğun olarak Sivas’ta kadın ticareti, uyuşturucu ticareti ve hırsızlık faaliyetleri yürütmektedirler. 
 
Bu çetenin üç önemli ayağı mevcuttur;
 
 1-Genelkurmay İstihbarat Dairesi,
 
 2- Jandarma Genel Komutanlığı İstihbarat Dairesi,
 
 3-  Bunların Emniyet ve MİT içindeki uzantıları.
 
  Bu Çete elemanları Sivas’ın Seyrantepe Mahallesi, Mızrap Sok. 39 Evler, C-2 Blok, No: 2/2 Adresinde ikamet eden Metin-Nazlı Demirbaş çiftini kadın ticareti, uyuşturucu ticareti ve hırsızlık faaliyetlerinde “eleman” olarak kullanmakta ve yönetmektedirler.
 
 Bu çete faaliyetlerinde Alibaba Mahallesi’nde bulunan Şehit Rüstem Demirbaş Polis Karakolu “üs” olarak  kullanılmakta, Metin-Nazlı Demirbaş çifti de bu karakoldan yönetilmektedirler. Bu karakola bağlı mahallelerde fuhuş faaliyeti daha yoğun olarak sürdürülmektedir. Sivas’ta çıkarılmak istenen Alevi-Sünni çatışmalarının fitili de bu karakoldan ateşlenmektedir. Geçmişte bunun örnekleri mevcuttur. Sivas Emniyet teşkilatında, özellikle bazı Terörle Mücadele elemanlarının bu yasadışı faaliyetlerin yürütülmesinde etkin görev almaları Sivas kamuoyunun dikkatini çekmektedir.
 
 Sivas’ta yürütülen bu çete faaliyetleri; Ankara/Batıkent’te bu faaliyetleri yürüten Genelkurmay İstihbarat subayı Tandoğan Koparal, Babası Şükrü Koparal, kız kardeşi, çete ortakları Şükrü Gürses, Şükrü Gürses’in oğlu, damadı Bayram Tekeli, Yunus Erin gibi  şahıslarla bağlantılı olarak yürütülmektedir. Sadece, Genelkurmay İstihbarat subayı Tandoğan Koparal’ın bu “lağım çukuru”ndan 100 (yüz adet) daire kazandığı iddia ediliyor. Emekli Deniz Kuvvetleri Komutanı Özden Örnek’in “günlükleri”nde bu dairelerin sayısı 52 adet olarak belirtiliyor.
 
   Bu çete 1989 yılında Sivas Garanti Bankası’nın güvenlik görevlisini öldürüp, bu bankayı soyarak ilk önemli eylemini yapmıştır. Bu soygun dosyasını soruşturan hakim Nurullah Aydın önce Sivas’tan sürgün edilmiş, daha sonrada meslekten ihraç edilmiştir.
 
    1989 yılından bu yana Sivas’ta yüzlerce vatandaşın evi ve işyeri bu çetenin organizesi ile soyulmuştur. Banka şubeleri, PTT şubeleri, kuyumcu dükkanları bu çete eliyle soyulmaktadır. Halen bu faaliyetler devam etmektedir.
 
     1993 yılında bu çete elemanları Sivas Numune Hastanesi’nde görevli iki hemşireyi fuhuş ve uyuşturucu bataklığına çekerek, Sivas’tan kaçırıp, Ankara’ya götürmüşlerdir.
 
      O tarihten bu yana yüzlerce kadına, kıza ve gence bu çete elemanlarınca tecavüz edilmiş, uyuşturucu verilerek pazarlanmaktadırlar. Bugün Sivas fuhuş ve uyuşturucu faaliyetlerinin yoğun olarak yaşandığı illerin başında gelmektedir. Sivas’ta korkunç bir fuhuş sektörü oluşmuştur.Bu kurbanlar aynı zamanda “haber elemanı” olarak da kullanılmaktadırlar.
 
     1993 yılında Sivas Kuyumcular Derneği Başkanı Bünyamin Somtaş ve ortağı Metin Kılıç bu çete elemanlarınca öldürülmüş, servetleri paylaşılmıştır. Bu cinayette çetenin “Karslı”lar kolu etkin rol almıştır. Selanik göçmeni Tandoğan Koparal’ın, çete ortağı Şükrü Gürses’te “93 Muhacirleri”nin “Karslı”lar koluna aittir. Her iki ailenin de Yahudi Dönmesi Sabetayist kökenli oldukları iddia edilmektedir.    
 
      1993 yılında Sivas Askeri Dikimevinde hazırlanan “askeri üniformalar            “ Nevşehir Cezaevi’ne gönderilmiş, bu cezaevinde tutuklu bulunan PKK’lı, DHKP-C’li ve TİKKO’cu teröristlere giydirilmiş, firar ettirilmiş ve Sivas kırsalına getirilmişlerdir.   
 
       Nevşehir Cezaevi firarından üçgün sonra, bu sefer İnfaz Koruma Memuru elbiseleri İstanbul/Bayrampaşa Cezaevine gönderilmiş, yine aynı örgüt elemanlarına giydirilmiş, onlar da firar ettirilerek Sivas’a getirilmişlerdir. Daha sonra bu teröristlerin başına PKK’lı Şemdin Sakık “komutan” olarak atanmıştır. Bu firar olaylarından sonra Nevşehir Cezaevi sorumlu savcısı Adem Çetiner soygun kılıfı uydurularak, Sivas Adliyesi’ne getirilmiş, bu çetenin adli işlerini takip etmiştir. Bütün bu olaylar basın organlarında yer
 
almıştır.
 
      Sivas kırsalına getirilen bu teröristler yıllarca bölgede oluk oluk kan akıtmışlar, Alevi-Sünni çatışması çıkarmak için kullanılmışlardır.
 
       Bu teröristlerden bazıları Çankırı Valisi Ayhan Çevik suikastinde, bazıları da Erzincan/Başbağlar katliamında kullanılmışlardır. Vali Ayhan Çevik daha önce Tokat’ta görev yapıyordu.
 
       1993 yılında; Ankara’da Jandarma Genel Komutanı Eşref Bitlis ve gazeteci Uğur Mumcu bu çete elemanlarınca öldürülmüş bu cinayetleri takiben Sivas Madımak Oteli bu çete elemanlarınca yaktırılmış, Sivas’ta bir Alevi-Sünni çatışması çıkarılmak istenmiştir. Otel yakılmadan önce kamuoyuna dağıtılan “İslami Bildirilerin” Sivas Emniyet Müdürlüğü’nün faksından gönderildiği basın ve soruşturma komisyonları tarafından tesbit edilmiştir.
 
        Bu çete elemanları valilerin, vali yardımcılarının, hakimlerin, savcıların, bazı bürokratların ve bazı vatandaşların telefonlarını dinleyerek şantaş malzemesi toplamakta, bazı şahıslara kadın sunarak şantaj altına almaktadırlar.
 
         Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşlarının bu çete elemanlarınca öldürüldüğü, Organizasyonda Gladio’nun Sivas kolunun da görev aldığı, Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını taşıyan helikopterin düşürülmesini sağlayan üç askeri uçaktan birinin Suriye sınırında, birinin Osmaniye’de, birinin de Sivas/Kangal’da düşürüldüğü bizzat Büyük Birlik Partisi yetkililerince iddia edilmiş, bu bilgilerin askeri kaynaklardan alındığı vurgulanmıştır.
 
         Valiler, Emniyet Müdürleri, Tugay Komutanları ve Jandarma Alay Komutanları değişmekte, fakat bu çeteye bir türlü dokunulmamakta, Sivas’ta adeta bu çete eliyle “Örtülü Sıkıyönetim” uygulanmakta, vatandaşın malı, canı, ırz ve namusu talan edilmektedir.
 
         Yukarıya satırbaşları ile kısaca bahsettiğim olaylarla ilgili olarak “Ankara Çetesinin Vatan Kurtarma Operasyonları” ve “Çetenin Kimliği” adıyla iki adet kitap yazdım. Bu kitaplarla ilgili olarak onlarca haber yapıldı.Sayın valiliğinize ve Cumhuriyet Başsavcılığı’na defalarca suç duyurusunda bulundum. Buna rağmen bu çete elemanları hakkında hiçbir yasal işlem yapılmadığı gibi, halen bu faaliyetler kanun ve kural tanımadan devam ediyor. Bu faaliyetler durdurulmadan, bu çeteciler hakkında yasal işlem yapılmadan, Sivas’ta huzur ve güven sağlanamaz. Bunlar her an, Madımak benzeri katliamlar yapıp, Sivas’ı karıştırabilirler. Pusuda bekliyorlar.
 
            Bu kitaplarım, bu ihbar ve şikayetlerim nedeniyle Sivas’ta öğretmen olarak görev yaparken Yozgat’a sürgün edildim. Terfi durdurma cezasına çarptırldım. Defalarca hakaret ve işkencelere maruz bırakıldım.
 
Eşim Sivas’tan kaçırıldı, İstanbul’a götürüldü, orada bir taksiye ezdirilerek, trafik kazası süsü verilerek öldürülmek istendi, sakat oldu. Ve benden boşattırldı.
 
Ankara/Batıkent’te ikamet eden annem  04.03.2007 tarihinde bu çete elemanlarınca trafik kazası süsü verilerek öldürüldü.
 
 Yeğenim, yine Ankara/Batıkent’te  07.11.2015 tarihinde uyuşturucu verilerek bu çete elemanlarınca öldürüldü.
 
   Alibaba Mahallesi, Gecekondu Önleme Bölgesinde bulunan bağ evimin iki defa kapı ve pencereleri kırılarak evime girildi, eşyalarım ve ruhsatlı av tüfeğim çalındı. Halen bu tüfek Metin Demirbaş ve bazı Terörle Mücadele Şubesi polislerinin elindedir.
 
     Aynı bağ evinde bulunan köpeklerimden birini zehirlediler, birini de çaldılar.
 
Yukarıya kısaca özetlediğim olaylar ışığında;
 
 1-Şahsımın, çocuklarımın ve diğer yakınlarımın can ve mal güvenliğimiz bu çete elemanlarının tehdit ve tehlikesi altında bulunduğundan gerekli koruma tedbirlerinin alınmasını, konunun” İl Koruma Komisyonu”na intikal ettirilmesini,
 
2-Yıllardan beri Sivas’ta sürdürülen bu insanlık ve ahlak dışı olayların durdurulmasını, gerekli tedbirlerin alınmasını, bu faaliyetleri organize eden şahıslar hakkında gerekli yasal işlemlerin yapılmasını,
 
 3- Yapılan iş ve işlemler hakkında tarafıma “Bilgi Edinme Yasası” kapsamında gerekli bilgilerin verilmesini saygılarımla Arz ederim.  
 
      10.12.2015
 
 
 
             ADRES:
           Salman Yüksel
         Emekli Öğretmen
 
Bu dilekçem üzerine yine bir panik yaşadılar. Aşırı paniğe kapıldıkları zaman ya Sivas’ta, ya da Sivas’la bağlantılı yeni bir olay tertipliyorlar.
 
Gladiocular, 7 Haziran 2015 seçimlerinden beri yine “terör kartını” yüksek perdeden kullanmaya devam ediyorlar. Işid “imzası” kullanarak Suruç ve Ankara/Garı’nda ses getiren birer katliam gerçekleştirdikten sonra, şimdi de Güney Doğu’da, PKK üzerinden bir “İç Savaş” sürdürüyorlar. Hem PKK’yı yönetiyor, hem de PKK ile mücadele ediyorlar. 1984’ten beri PKK üzerinden Türkiye’de bir “İç Savaş” yaşanırken, PKK lideri Abdullah Öcalan İmralı’da yatıyor. Hiçbir hükumet Öcalan’a; “PKK’yı kim kurdurdu, PKK’nın arkasında kimler var, senin tasman kimin elinde? Diye soramıyor. Uğur Mumcu, bu soruları sorup, Abdullah Öcalan ile Genelkurmay İstihbarat Dairesi arasındaki ilişkiyi ortaya çıkarınca öldürüldü. Yine hiçbir hükumet bu dosyaların kapağını açamıyor.
 
Yukarıdaki dilekçemden dolayı yaşadıkları panik atak üzerine, bu dilekçemden 5 gün sonra; 15 Aralık 2015 günü Diyarbakır-Silvan karayolunda bir polis aracına bir bombalı tuzak kurdular; Emniyet Müdürü Ahmet Kabukçu, polis memurları; Mustafa Nohut ve Nuri Yazaneli’i öldürdüler. Olaya PKK imzası attılar.
 
Tesadüfe bakın ki; her üç polis’te Diyarbakır’a geçici görevle gönderilmişler,  polis memuru Nuri Yazanel’de Sivas Emniyeti’nde görevli imiş. Gladio’nun “ölüm listesi”nde yer alan asker ve polisler öldürülecekleri ile “geçici görevli” olarak gönderiliyorlar, orada da; ya bir çatışmada, ya bir trafik kazsında, ya da bir uçak kazasında öldürülüyorlar.
 
 Polis memuru Nuri Yazanel’in Kayseri’de cenazesi kaldırılırken, Gladio’nun Sivas kolu, yine beni kaçırmak için bir plan hazırladı. Bu plan da şimdilik başarısızlıkla sonuçlandı.
 
 Şayet beni öldürmezlerse, Sivas valiliğine vermiş olduğum yukarıdaki dilekçem hakkında; Sivas Emniyet Müdürü Selçuk Kızılay’ın ne tür bir işlem yapacağını bekliyorum. O işlemi de size bildireceğim.